19 Şubat 2012 Pazar

Okumaya, Hayatı Okumaya, Hayatı Doğru Okumaya ve Kendini Keşfe Dair

İlyas TURHAN

Merhaba Sevgili Dostlar,
‘İnsanı tanımaya kalkanlar, öğrenme kabiliyetinin insanı insan eden temel ayrıcalık olduğunu fark edeceklerdir. Diğer tüm meziyetlerinin “bilme” ye bağlı olduğunu hayretle göreceklerdir.’ diyor Mustafa İslamoğlu, Şahsiyetli Bir Topluma Doğru Tavsiyeler adlı eserinde…

Yani insanlık öğrenmekle başlıyor… Öğrenerek biliyor insan… Bilerek de uyguluyor… Doğruyu uyguladıkça da kemale eriyor… Öğrenmek = okumak tabii… Kitabı belki… Belki hayatı… Okumak güzel şey ve öğrenmek ve bilmek… Dikkat etmek lazım; okuduklarımıza, öğrendiklerimize, bildiklerimize, uyguladıklarımıza… Hayat bu, belki üç yanlış bir doğruyu götürmüyor ama bazen öğrendiğimiz yanlışlar hayat yarışında bizi çok geride bırakabiliyor…

Okuduklarımıza dikkat edelim, öğrendiklerimiz oluyorlar… Öğrendiklerimize dikkat edelim, bildiklerimiz oluyorlar… Bildiklerimize dikkat edelim, uyguladıklarımız oluyorlar, davranışa dönüşüyorlar… Davranışlarımıza dikkat edelim, karakterimizi oluşturuyorlar… Karakterimize dikkat edelim, çok çabuk oluşmuyor ve çok çabuk değiştirilemiyorlar… Ve tekrar geri dönüyoruz; Gelin Okuduklarımıza Dikkat Edelim… Gelin Dikkat Ettiklerimizi de Çok Okuyalım… Ve Gelin Kendimizi Keşfedelim… Okuyarak, Öğrenerek ve Düşünerek…

Okumak, Hayatı Okumak, Hayatı Doğru Okumak ve Kendimizi Keşfedebilmek Ümidiyle…

***********************************************************************

Bir Beyit

Hoşça bak zâtına, kim zübde-i âlemsin sen,

Merdüm dîde-i ekvân olan âlemsin sen… Şeyh Galib

Ey insan! Kendini iyi tanı... Çünkü sen âlemin özüsün

Ve kâinâtın gözbebeği kıymetinde bir âlemsin.

**********************************************************************

Düşündürenler

Dünyanın en namuslu, en dürüst, en erdemli adamına altı satır yazı yazdırın, onu giyotine gönderecek en az bir açığını yakalarım… ‘Kızıl Kardinal’ Richeleu

Geç gelen teselli, idamdan sonraki affa benzer… Shakespare

Dürüstlükle namus, beraber bulundukları bütün hisleri süslerler… J. J. Rousseau

Her neredeysen, elinden her ne geliyorsa, en iyisini yap… Theodore Roosevelt

Affetmek zaferin zekatıdır… Hz Muhammed (S.A.V)

İslamiyeti kurtarmayı bırakın, İslamiyetle kurtulmaya bakın… S. Ahmed Arvasi

***********************************************************************

Hisseye Kıssa

Hisse:

Hayat bir yolculuk dostlar, götürebileceklerimize ehemmiyet vermek lazım…

Kıssa:

Genç bir adam, ülkenin uzak bir şehrinde yaşayan bir bilgeyi ziyaret etmek ister… Uzun süren bir yolculuktan sonra şehre varır… Bilgenin evine misafir olur… Evde hiçbir lüks eşya yoktur… Sadece kitaplar ve oturmak içinde minderler vardır… Evdeki tek mobilya, okumak için ayrılmış küçük bir sehpa ve eski bir iskemledir… “Sizin hiç mobilyanız yok mu?” diye sorar genç adam hayretle… “Peki seninkiler nerede?” diye karşılık verir bilge… “Benimkiler mi?” der genç adam… Şaşırmıştır.. “İyi de” der “Ben yolcuyum, biliyorsunuz…” ve veee “Ben de öyle” der bilge, “Ben de yolcuyum…”

***********************************************************************

Tebessüm

Ateist bir adam bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere bakıyor, ‘Evrim ne güzellikler yaratıyor! diye düşünüp, mest oluyormuş…


Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamış…
Adam bütün gücüyle kaçıyor ama her arkaya dönüşünde ayının daha hızlı olduğunu fark ediyormuş… Dakikalarca süren bir kaçışın ardından adamın ayağı yerdeki bir dala takılmış, ayı adamın üzerine atlamış, pençesini kaldırmış, tam vurmaya hazırlanırken adam 'Allah’ım!’ diye bağırmış.

Bir anda zaman durmuş, ayı başta olmak üzere her şey donmuş, ormandaki nehir akmaz olmuş, bir anda orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık huzmesi adamın üzerine parlamış…


Çok derinden gelen ilahi bir ses adama; 'Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun? Seni sevgili bir kulum mu saymalıyım?' demiş.


Adam utanç içinde: 'Biliyorum bunca yıldan sonra dindar biri olmayı istemem haksızlık, ama hiç olmazsa ayıyı dindar yapabilir misin?' demiş. 'Peki' diye karşılık verilmiş ve ışık kaybolmuş.


Nehir tekrar akmaya başlamış her şey eski haline dönmüş. Ayı iki pençesini de göğe doğru çevirmiş ve konuşmaya başlamış;


'Allahım!, senin rızan için orucumu tuttum… Senin verdiğin rızıkla orucumu açıyorum… Hamdolsun verdiğin nimetlere... Bismillahirrahmanirrahim…'

***********************************************************************

Geniş Ufuk

İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verir… Piknik yerine vardıklarında anne yemeği hazırlarken, çocuklar babalarıyla birlikte yürüyüşe çıkarlar… Uzun bir yürüyüşten sonra oldukça yorulan küçük çocuk yalvarırcasına bakan gözlerle, “Babacığım çok yoruldum, Lütfen beni kucağında taşır mısın?” der. .. Baba; “Ben de yorgunum oğlum” der demez, çocuk ağlamaya başlar… Baba tek kelime etmeden ağaçtan bir dal keser, dalı bıçakla biçimlendirip, çocuğa zarar vermeyecek biçimde yontar. Sonra dalı oğluna verir. “Al oğlum, sana güzel bir at” der ve çocuk sevinçle dal parçasından yontulmuş ata biner ve sıçrayarak, ata vurarak annesinin yanına doğru gitmeye başlar… Babasını ve ablasını geride bırakmıştır bile...

Baba gülerek kızına: “İşte yaşam budur kızım...” der “Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin... İşte o zaman kendine değnekten bir at bul ve neşeyle yoluna devam et... Bu at; bir arkadaş, bir şarkı, bir çiçek, bir şiir ya da bir çocuğun tebessümü olabilir...”

Değnekten de olsa her daim bir at bulabilmeniz temennisiyle…

***********************************************************************

Ve Veda

Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış… Büyüğünün adı Halil, küçüğünün ise İbrahim... Halil, evli ve çocuklu, İbrahim ise bekârmış... Ortak bir tarlası varmış iki kardeşin... Ne mahsul çıkarsa, ikiye pay eder, geçinip giderlermiş…

Yine harman yapmışlar buğdayı ve ikiye ayırmışlar... İş kalmış taşımaya… Halil, bir teklif yapmış: “İbrahim kardeşim;” demiş “Ben gidip çuvalları getireyim… Sen buğdayı bekle.” “Peki,” demiş İbrahim... Ve Halil gitmiş çuval getirmeye... O gidince, düşünmüş İbrahim: “Abim evli, çocuğu da var… Daha çok buğday lazım onun evine… “ ve kendi payından bir miktar atmış onunkine... Az sonra Halil çıkagelmiş... “Haydi İbrahim” demiş, “önce sen doldur da taşı ambara…” “Peki” demiş İbrahim… İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşmüş yola… O gidince de, Halil’i bir düşünce almış “Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var ama kardeşim bekâr… O daha çalışıp, para biriktirecek… Ev kurup evlenecek…” diye düşünmüş Halil ve kendi payından atmış kardeşininkine birkaç kürek...

Hasılıkelam Halil ayrıldığında İbrahim, İbrahim ayrıldığında da Halil kendi payından kürek kürek atmış kardeşinin hissesine… Böylece sürüp gitmiş ama biribirinden habersiz... Nihayet akşam olmuş, karanlık basmış... Görmüşler ki, bitmiyor buğdaylar, hatta azalmıyor bile...

Hak Teala bu hali çok beğenmiş.. Buğdaylarına bir bereket vermiş, bir bereket vermiş ki... Günlerce taşımış iki kardeş, bitirememişler... Şaşmışlar bu işe... Aksine çoğalmış buğdayları… Taşıdıkça çoğalmış…. Çoğaldıkça taşımışlar… Dolup taşmış ambarları...

Ve bugün ne zaman 'Bereket' dense , bu kardeşler gelir akla …

Bu bereketin adı : Halil İbrahim Bereketidir…

Mevla Evinize, Aşınıza, İşinize, Ömrünüze, Evvel ve Ahirinize Halil İbrahim Bereketi Versin…

Yâr ve Yardımcınız Olsun…

Selam ve Dua ile…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder