19 Şubat 2012 Pazar

Hayatı okumak

Aşağıdaki yazıyı pek çoğu gibi tam okumadan alıntıladım, ama galiba bu kadar söze gerek yok sanki
sadece iyi olmak, iyi olmaya çabalamak, kötülüğün karşısında durmak, barışın tarafında olmak yeterli
Dinde aynı şeyleri söylüyor tamam ama sadece iyi olduğu için iyiliğin tarafında olmak, sadece kötü olduğu için kötülüğün tarafında olmamak ..... bilmiyorum

Belki benim ruhi durumum böyle algılattı sanki kaygı iyilik kaygısı değilde din kaygısı... bilmiyorum,
Yani iyiliği iyilik için yapsak sadece ve kötülükten sadece kötü olduğu için el çeksek, bizi güdüleyen saik ödül ve ceza olmasa ve sadece bu yüzden yaratıcının ödülü sonradan gelse

Bu düşüncelerimi, kaygılarımı paylaştığım dindar kimseler tarafından sapıklıkla, Allahı aradan çıkarmakla itham ediliyorum..... bilmiyorum

Galiba dini de okumak gerekiyor, dini nasıl okuduğumuz önem kazanıyor
Din nedir? amacı nedir?
Dinin amacı insanın hayatını düzeltmek, düzenlemek midir?
Eğer böyle ise amaç insan din araçtır

Aksini düşünürsek, yani din asıl/amaç dersek insanlar dinin doğruluğunu test için yaratılmış canlılardır dersek kendi içinde çelişkili bir cümle ortaya çıkıyor, din testi geçerse kime uygulanacak? yine insana

İki satır bi şeyler yazayım dedim nereye geldim,
Galiba sorguluyorum
Sorguladığım din midir? dini anlayış/ dini algı mıdır?

Kim olursan ol yine gel diyen anlayış, Ben gelmedim davi için benim işim sevi için diyenler, Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil diyenler, algılaması bozuk insanlar mı?

yeryüzünde islamımı tesis edeceğiz BARIŞI mı? Hayat bir üstün gelme mücadelesi haline mi gelecek? İnsanlar arası barışı/huzuru temin etme çabasımı?

Senin dinin ile benim dinim arasındaki farklar nelerdir? inanç ve ritüel boyutları dışında? birlikte medinede/şehirde/ülkede/dünyada nasıl yaşarız? Aramızda ortak olan şeyler nelerdir? başa kakılan iyiliği yok eden Allah yahudi ve hristiyanların iyiliklerini zayi edecek mi? yok edecek mi?

şimdi ben dünyevileştim mi?.... bilmiyorum

Dünyanın en namuslu, en dürüst, en erdemli adamına altı satır yazı yazdırın, onu giyotine gönderecek en az bir açığını yakalarım… ‘Kızıl Kardinal’ Richeleu :)
deminden beri söylemek istediklerimi tek cümlede ifade edebilen bir yazı, :) bunu bile kaç kelimeyle yazdım.

İslamiyeti kurtarmayı bırakın, İslamiyetle kurtulmaya bakın… S. Ahmed Arvasi

Dünyevîleşme tehlikesi hepimizi tehdit ediyordu. Medya organlarıyla estirilen dünyevîleşme fırtınası. Dinî hassasiyetleri erozyona uğratan tuzaklar. Zaaflarımız, zayıf yönlerimiz. En önemlisi imanımızdaki zayıflıktı. Bir yandan ekonomik gelir düzeyindeki artış ve yükselen sosyal statüyü koruma ve kollama kaygısı. Diğer yandan hayatımızdaki yeri ve etkisi cılızlaşan dinî inanç, değer ve semboller, Çevre faktörü, “Başkalarında olan bizde de olsun” anlayışı. İmanımızda, ibadetlerimizde, düşünce ve his dünyamızda, aklımızda, kalbimizde, ahlâkî yapımızda, sosyal yaşantımızda dünyevîleşmenin yansımaları görülüyor.

Adım, adım içine sürüklendiğimiz bu girdaptan kurtulamaz mıyız? Dünyevîleşmenin panzehiri yok mu? Dünyevîleşme tehdidi karşısındaki duruşumuz nasıl olmalı? “En Büyük Tehlike: Dünyevîleşme” bunun farkına ve fevkine vardığımızda bundan kurtulmak için yollar aramaya başladık “Yolların Ayrılış Noktasında İslam” dedik;

Ve yola çıktık “Yol Risalesi”nde hangi yola gireceğimizi hangi menzile varacağımızı ve hangi güzergâhta duracağımızı öğrendik.

Bu yol şaşkınların, mecnunların ve yolunu kaybetmiş olanların tevafuk düştüğü bir yol değildi herkesin çağrıldığı bir yoldu ama bu yolla girenler bu çağrıya bilinçli icabet etmişlerdi. Çünkü bu yol “Sırat-ı Müstakim” ve “Yol Haritamız Kur'an” demiştik, elbette sadece yolla girmek yetmiyordu bu yolun yol levhalarına ve “Yoldaki İşaretler” ine ihtiyacımız vardı, yolculuk esnasında unuttuğumuz en büyük dostumuz yanı başımızdaydı yani biz “vahiyle yürüdük” duruşumuzda direnişimizde ve yücelişimiz vahiysiz olamazdı.

Yolda çok farklı sesler ve sözlerle karşılaşmıştık her söz ve kelime zihin dünyamızı dumura uğratmıştı “Kelimeler ve Kavramlar” la tanıştık zihnimiz çöp kutusuna dönmüş vaziyeteydi acil bir düşünme ve durulmaya ihtiyaç vardı, temel kavramlarla hayata bakmalıydık ve artık “İslam’da Dört Terim” ile bakışımızdaki ve kavramlarımızdaki bulanıklaşmayı kısmen önlemiş olduk. 

Sadece zihnimiz bozulmuyordu duygularımız düşüncelerimiz ve en nihayetinde imanımızda tehlikedeydi. İmanın en büyük düşmanı olan şirkten kaçınmak için “Tevhidin Hayata ve Düşünceye Yansıması"nı okumalıydım. Tüm ilahlara, tağutlara, despotlara “La İlahe” deyip sadece Allah'ın otoritesini tanımak, sadece Allah'a teslim olmak, sadece Allah'a ibadet ve itaat ederek “İllallah” demenin zamanıydı. Zahiri putları yıkmak, şirkten kaçınmak hüner değildi. Önce gönül mabedimizdeki enaniyet, kibir, heva putlarını temizlemek gerekiyordu. Onun için “Yürek Devleti’ni” kuracaktık ibadette huşu için.

Her şeyden evel bütün tutsaklıklarımızdan kurtulmalıydık “İnsanın Dört Zindanı” hür olmanın önündeki en büyük engeldi tek tek zincirleri kırmalı ve nutuklarımızda çocuklarımızın unutamadığı sloganlar bırakmalıydık ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam.

Nefsin esaretinden kurtulup ruhi terbiye kazanmak için "Sosyal Hayatta İslami Terbiye" edinmeliydik.Allah Erinin Ahlak ve Kültürü” bu bakımdan çok önemliydi, Müslüman bir profilin hayat düzleminin tabanında bulunması gereken en önemli şey ahlak idi, bu manada Kuran’da Allah resulüne “Muhakkak ki sen, büyük, bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 68/4) denmesi meselenin ciddiyetini ortaya koymaktadır.

Bizi içine düştüğümüz bidat ve hurafe yığınlarından oluşan sis bulutlarını, "Dini Düşüncenin Yeniden İhyası" aralayacaktı. Yaradana kulluğumuzun gereğini yapacak, günde beş vakit Sevgiliyle buluşup "Namaz Bir Tevhidi Eylem"in uygulayıcısı olacaktık. O zaman namazımız kıyamette beratımız, kurtuluşumuz; kabirde bize nur olacak.

"Beyaz Zambaklar Ülkesinde" yaşamıyorduk aslına bakarsan. Yasaklar ülkesinde, öz memleketinde gariptin, öz vatanında parya. Başörtüsüne direniş semada yankılanıyordu. “Örtünme Çağrısı"na cevap vermeyen sosyete "İmamın Manken Kızı"na ne demeli? Fıtratlarından koparılan gençler saflarını paranın, kadının, futbolun kıblesine çevirdiler.

Vicdanı yok olan "Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar". Okunan onca "Mevlid"lere rağmen kimse tanımıyordu Peygamberini. Televizyonun kumandayla yönettiği bizler, "Ahiret Bilinci"yle eğitmeliydik çocuklarımızı. Kapitalizmin tüketim hırsına yakalanmıştık bir kere. "Davet Yolunda Dökülenler"den olmamak için “Ebu Zer”in zühd ve kanaatini taşımalıydık azığımızda.
Dünyevileşen toplumda kalbimizin Hira mağarasına “Hayatımızı Yeniden İnşa Etmek” için çekilmeliydik bir kez daha ayağa kalkmalıydık bin defa düştüğümüz yerden.

"Davanın Esasları" unutulmuştu sanki. Ebubekir’in doğruluğu, Ömer’in adaleti, Osman’ın hayâsı, Ali’nin şecaati ve yiğitliği yoktu yeni davetçilerde. Gönülleri inşa etmek yerine imha ediyor kırıcı yıkıcı ve dağıtıcı cümleler dökülüyordu dilimizden oysa bizler ”yargılayıcılar değil davetçileriz” uyarısına gönlümüzün gözünü iyi açmalıydık  "İslam Ahlakından Parlak Sahifeler" tozlu raflarda yerini almıştı. “Gökteki yıldızlar” olan Ashabın hayatı ibret alacak gözleri bekliyor hazin bir şekilde.”Hayatus Sahabe”  ile çağın sahabelerini yetiştirecektik, Yabancısı olduğumuz Yüce Kitabımıza yani "Kuran Okumaya Giriş" yapmalıydık. Ama Şairin dediği gibi; Ya açar nazım-ı celilin bakarız yaprağına Yahut okur üfleriz bir ölünün toprağına şeklinde bir ilişki içinde olmamalıydık.


Kur’an’ın ölülere değil dirilere gönderildiğini akıldan çıkarmamalıydık. Lafız, mana ve maksat bütünlüğünü korumalı “Kuran-ı anlamanın anlamı” ile buluşmalıydık. Sünnetsiz Kur’an’ın Peygamberi inkâr olduğunu bilmeli, "Kur’an’i Çizgide Sünnet" perspektifinden bakmalıydık sünneti seniye’ye, sünnet olmadan ümmet olunmayacağını iyi bilmeliydik.
 
İlahi emaneti yüklenmeyi kabul etmişti "Kuran’da İnsan". Şeytanın ilk fitnesiydi yeryüzünde Habil’in katli. Kabil ile Habil’in mücadelesi hak-batıl şeklinde sürecekti kıyamete dek. İman-küfür savaşı sürecekti şüphesiz. "Dine Karşı Din"di ideolojilere karşı İslam’ın tavrı.

Tahtları sallanan firavunlar terörist demeye başladılar Müslümanlara. Zindanlar Medreseyi Yusufiye oldu mücahidlere. “cihad dersleri"  ile hayat iman ve cihad ilkeleri öğretiliyordu "İslami Hareket" susturulamazdı pervasızca. Çünkü "Cihad Adab Ve Ahkâmı”yla korunacaktı mukaddesatımız. "İman Üzerine" sadık olan fedakârlar üstlenecekti bu davayı.

Muhacir gibi hicreti iliklerimize işlercesine yaşamalıydık. Hicret ki, eşyadan manaya, arazdan cevhere dönüştür. "Her Hicret Bir İnkılâptır" misali gibi bir hicret değildi bizimkisi.”O diyarın sakinleri” yani Ensar dan dan olanlar her şeylerini Muhacir kardeşleriyle paylaşarak övgüye mazhar olmuştular.

Dünya saatlerinin bunalıma ayarlandığı vakitte ahir zaman yaklaşmaktaydı. Sicili bozuk kentlerde ayaklar altına alınan benliklerimiz kurtarılmayı bekliyordu birileri tarafından. Tam gençliklerinden vurulmuş ömürler “Huzur Sokağı”nı arıyorlardı. İşte bu sırada İslami direniş erleri “Gelin Bu Dünyayı Değiştirelim” nidalarıyla gençlerin imdadına koşacaktılar. İnsanlık ufka dikmiş gözlerini “beklenen öncü nesil’i” gözlüyordu. Bunun için yüreği yananlar “Yeni nesil Yeni toplum” demeye başlamıştı.

Ama yeni bir neslin ortaya çıkması kolay değildi”Hayat kitabı kuran” bize yeni bir hayatın reçetesini sunuyordu  “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten nehyedersiniz ve Allah’a iman edersiniz” (Al-i İmran 110) Kur’an imha olmuş mevcut hayatın“hayatı yeniden inşa etmek”ile giderileceğini öngörüyordu. İman edenler hayatın yeniden inşası için kendi hayatlarını değiştirmeliydi kendini değiştiremeyenlerin başkalarını değiştirmeye kalkması düşünülemezdi.

Müminler bal arısı misali bir hayat peteği oluşturmalıydılar ve insanlığın tüm hastalıklarına çareyi bu petekteki hayat iksirinden sağlamalıydılar. Ama böyle önemli bir süreç tek başına oluşamazdı bunun için “Ne yapmalı, Nasıl yapmalı, Kiminle yapmalı” sorularına doğru cevaplar bulmalıydık. Bütün bu aşamalar ve basamaklar bizi bir yere taşıyordu bir yere çıkarıyordu zirvelere hem içerden hem Dışardan yükseliyorduk.bütün kitaplar birer işaret levhasıydı üzerinde “Hakikate Giden Yol”yazılı olan.bütün kitaplar bir kitaba işaret ediyordu , ‘‘Kendisinde şüphe olmayan, muttakilere hidayet rehberi olan” iki dünyamızı saadete dönüştüren “Hayat Kitabı Kuran”a talip olmak onu anlamak onunla yürümek ,onunla yaşamak ve onunla ölmek dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder