19 Şubat 2012 Pazar

Hakikati Arayış Okumak

Hakikati Arayış Okumak  - Ali UYSAL
Okumak, müminin, nefes alıp verdikçe sürdürmesi gereken en anlamlı faaliyetlerindendir. Kitap okumaktan, kâinatı, olayları, insanı okumaya kadar birçok boyutu olan bu eylemi bugün gerçekleştirme kabiliyetini ve cehdini kaybetmiş görünüyoruz. Okuma faaliyetini kaybettikçe de küçülüyoruz.

Göz ve beyin, hakiki işlevlerinden olan okuma eylemini yerine getirmeyerek varoluş hikmetini yitiriyor. Çünkü insan ‘Oku!’ emr-i ilahisine doğrudan muhataptır. Böyle bir muhataplığa rağmen az okuyan toplumlar arasında yer almaktayız. Kütüphanelerimiz tuğla yığınına dönüşmüş, sadece akademisyenlerin uğradığı mecburi yön levhalarına benzemekte.

Halbuki bizim medeniyet haritamızda kitap, ilim, okumak gibi kelimeler başköşedeydi. Üstün medeniyetler kurduğumuz dönemlerde Doğu bir kitap medeniyeti olarak karşımızdaydı. Kahvehaneler bile bugünkü gibi gaflethaneler değil, kıraathaneler (okuma evi) olarak faaliyet göstermekteydi. Matbaanın icadından önce bile bizim sayısı yüz binleri aşan hattatlarımız, kütüphaneler dolusu yazma eserlerimiz vardı. Batı’ya kıyasla Doğu okuyan bir toplumdu. Bu anlamda ışık doğudan gelirdi. ‘Şuurlu okumalar dünyası’ diye sıfatlandırabileceğimiz Orta Çağ’daki İslâm dünyası, hatta Orta Çağ’dan Yeni Çağ’a geçerken “intikal asırları” denen 14, 15 ve 16. yüzyıllarda İslâm coğrafyalarının birçoğu her yönden olduğu gibi ilim bakımından da Avrupa’ya üstündü. 8. yüzyılda İspanya’da kurulan Endülüs Emevi Devleti’nde müslümanlar arasında okuma yazma bilme oranı yüzde 90’ı geçmişti.

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi adlı eserinde şöyle der: “16. yüzyılda memleketimizi gezen batılı seyyahlar Anadolu’da hatta Türkiye’nin hiçbir yerinde mektebi bulunmayan hiçbir köye rastlamadıklarını bildirmişler, bu gerçeği eserlerine taşımışlardır.” 

Okumaktan mana ne?

Okuma eylemi bizi doğruya, iyiye, güzel olanları hayatımıza geçirmeye yönlendirir. Feridüddin Attar: “Dostluklar hicabıma (utanmama) sebep oldu. Beni utandırmayan dost kitaptı.” der. Fakat zamanımız okurları açısından durum hiç de böyle değil. Çünkü neyin nasıl okunacağı hususunda şuura sahip değiliz. Yüce Allah’ın Kur’an’daki ilk emri ‘oku’dur. Bu emrin nasıl yerine getirileceğini de Kur’an’dan öğreniyoruz. Buna göre yaratan Rabbimizin adıyla okumalıyız. Sadece akla ve nefse seslenen maddi okuyuşlarla şuurlu okuma gerçekleşemez. Okuma eylemi gönle ve ruhlara da hitap etmeli. Burada Yunus’a kulak vermenin tam zamanıdır:

“Okumaktan mana ne, kişi Hakk’ı bilmektir.
Çün okudun bilmedin, ha bir kuru emektir.”

Yani okuma eylemi Yüce Mevlâ ile irtibat vesilesi olmalı, O’nun hoşnutluğunu kazanmak arzusuyla yapılmalı. Böyle olunca okuma meyveye dönüşür. İnsan okumanın bir deva olduğunu o zaman anlar.

Bu ölçüden hareketle, insan okunmaya değer her şeyi okumalıdır. Hatta Merhum Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kur’an’ın ilk emrini şöyle tefsir ettiğini görürüz: “Kitabın okunması için bilfiil yazılmış olması şart olmadığı gibi, okumak içinde mutlaka yazının olması şart değildir.” Yüce Mevlâ, Peygamber Efendimiz s.a.v.’in şahsında bütün müminlere kitabı, kainat kitabını ‘oku, düşün, anla, idrak et’ demektedir. Kur’an-ı Hakim’in birçok ayetini de göz önüne getirdiğimizde ayetlerin de tam manasıyla okunması ancak şuurlu, ihlâslı okumalarla gerçekleşir. Böyle okumalar da tabi ki insanı yukarılara taşır. “Kur’an okumak Allah ile sohbettir,” der Seyyid Abdulhakim Arvasî k.s. hazretleri.

Lüzumlu ve faydalı olan her şey okunmalıdır. Sadece faydasız (mâlâyani ) şeylerin okunması doğru değildir. Çünkü Efendimiz s.a.v.: “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” buyurmuştur. İnsan beslendiği şeylerin toplamıdır. Böyle olunca okuduğumuz gereksiz, hatta ruhumuza, bünyemize zarar getirecek şeyler bizleri yıpratacaktır. Avrupa ve Amerika’daki insanların çok okudukları bilinen bir gerçek. Kütüphaneleri, kitapları bizden fazla. Bu insanlar her mekanda kitap okuyorlar. Bu nasıl bir çelişki ki, kitap onlardaki sosyal, psikolojik ve ahlâkî krizi ortadan kaldırmıyor. İşte Efendimiz s.a.v.’in sözü burada daha net anlaşılmaktadır.

Dört manada okuma

Yukarda zikrettiğimiz noktalardan hareketle, sıhhatli ve şuurlu okumanın unsurları içinde kısa bir yolculuğa çıkalım.

• Bu unsurların başında gerçek anlamıyla algıladığımız, içinde bilgiler bulunan, sayfalardan oluşmuş kitap gelmektedir. Kitap okumak okuma faaliyetinin ilk basamağıdır. Behiştî’nin: “Kitabı kendine eyle hemdem / Ta ilmile canın ola hürrem.” dizelerinde söylediği gibi kitap dosttur, onun bize taşıdığı ilimle güleriz, mutlu oluruz. Aynı zamanda kitaplar aklın tedavi yerleridir. İnsanlığın bilgi ve kültürel mirası kitaplarla okuyucuya ulaşır. Kitap okumayla bilgiye ulaşır kendimizi yeniden inşa ederiz. Zihnimizde yeni pencereler açılır. Kitap okuma eyleminin olmadığı yerde birazdan bahsedeceğimiz insana özgü diğer okuma şekilleri de anlamını yitirir. İslâm coğrafyalarının yaşadığı sorunlar yumağının temelindeki en önemli sebep okuma tembelliğidir. Araştırmalara göre kişi başına yılda basılan kitap sayısı İngiltere’de 10, Japonya’da 35’tir. Türkiye’de ise 10 kişiye bir kitap düşüyor. Yapılan tespitler gösteriyor ki halkımızın kitap okuma oranı yüzde 8’dir. Kitabın yerini internet ve televizyonun aldığını düşünecek olursak bu vahim durumun ortadan kalkması zor görünmektedir. ‘Oku’ emrinin muhatabı müslümanların bu durumu kabullenmemeleri gerekmektedir.

‘Yeryüzüne bir bakmazlar mı?’

• Kitap okumak kadar, kâinat kitabını okumak da önemlidir. Çünkü Efendimiz s.a.v.: “Ya Rabbi kâinat karşısında hayretimi artır.” diye dua etmektedir. Allah’ın mükemmel eseri kâinat kitabını bu hayret ve hikmet nazarı ile seyredip okursak hem imanımız artacak hem de önümüzde ufuklar açılacaktır. Nitekim suyun, rüzgârın gücünü iyi okuyan bilim adamları bunlardan elektrik üretmeyi başarmıştır. Nice teknolojik ürün kâinattaki varlıklardan ilhamla ortaya çıkmıştır. Nitekim kâinat kitabını okumak Rabbimizin de emridir. Gaşiye süresindeki ilahi hitap şöyledir: “Bakmazlar mı devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına?..”

Tecrübeler ne söyler?

• Yaşadığımız anı daha iyi kavramak ve müspet hareket edebilmek için olayları, yaşanmış hayatları doğru okumak da çok önemlidir. Özellikle aynı hatalara düşmemek için geçmiş tecrübeleri, hayatları ve şahit olduğumuz hadiseleri okumalıyız. Kur’an-ı Kerim’de geçmiş kavimlerin kıssalarına yer verilmesinin sebebi de budur. Çünkü insan aynı insandır. Kur’an’da: “Gerçekten onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.” buyrulur. Bu ayetin ışığında Evliyaullah’ın hayatını okumak da hadiseler karşısında bize nasıl tavır alabileceğimizi öğretmektedir. Yaşanan veya yaşanmakta olan hadiseleri böyle bir idrakle okumak bize hem ahiretimizi hem de dünyamızı mamur hale getirme kabiliyeti kazandırır.

İnsanlar da bir kitaptır

• Son olarak da insanı okumak gelmektedir ki, burada feraset kavramını zikretmek gerekir. Çünkü “müminin ferasetinden korkunuz” hikmetinde insanı doğru okuma bilgisi yatmaktadır. “Anlayışlılık, çabuk seziş” anlamına gelen feraset müminin niteliklerindendir. İnsanın sureti hal ve gidişini kolaylıkla ele verir. Nur-u Muhammedî’nin izlerini bir mümin yüzde kolaylıkla okuyabiliriz. Hakiki Allah dostunu nasıl tanıyabiliriz sorusuna verilen cevap ne güzeldir: “Bakınca onlar Allah’ı hatırlatır.” Kötü ameller işleyen insanın çehresindeki olumsuz çizgiler ferasetle bakanın okuyabileceği çizgilerdir. Burada şu hakikati ifade etmeden de geçmeyelim. Kendini tanıyan, sınırlarını bilen arif kişiler hiç şüphesiz insanı, eşyayı, olayı daha büyük bir şuurla okuyabilir.

Kitap ile başlayan okuma faaliyeti, kâinatı, olayları ve insanı okumayla devam etmeli. Böylece insan olarak layık olduğumuz yere ulaşabiliriz. Böyle şuurlu ve kesintisiz okumalarla büyüyen imanlı insanların oluşturacağı cemiyetin her bakımdan üstün medeniyetler inşa edeceği hakikatini aklımızdan asla çıkarmamalıyız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder